Doğuyoruz, sonra da ölüyoruz...
Vallahi dünya iki günlük..
İki nefes arası herşey...
Boş şeylerle uğraşmaktan yaşamayı unutuyoruz..
Sevmeyi, sevilmeyi, mutlu olmayı unutuyoruz..
Şu iki nefes arası ne çok şey biriktiriyoruz..
Elbiseler, ayakkabılar, çantalar, takılar, ev eşyaları, araba, çeşitli objeler, faturalar, evraklar, çeşit çeşit dosyalar...
Bir de öfkeler, kırgınlıklar, kırgınlıklar, intikam, hırs, kariyer, para...
Ya ne derlerse, şu desinler, el âlem ne derler...?
Gözyaşları, dumura uğramış hayaller, söylenmemiş sözler..
Kalp kırmalar, can yakmalar, haksızlıklar...
Sonra o son nefes...
Elde ne var...?
Kocaman bir hiç...!
Şu iki nefes arası ne çok yoruyoruz, üzüyoruz kendimizi ve birbirimizi herkesi...!
Değer mi..?
Her insan bunu iyice düşünmeli...
İyilik, güzellik, sevgi ve hoşgörü adına varsa birseyler koşmalı, emeğin alâsı verilmeli...
Yoksa insanın güzel bir sözü, susmalı...
Yola ışık olamıyorsa da o yolu karanlık etmemeli...
İki nefes...
Sadece iki nefes...
Birinde doğuyoruz, diğerinde ölüyoruz...
Biriktirmeyin hiç bir şeyi....!
Hepsi bu dünyada kalıyor...
Bedenimiz dahi bu dünyada kalıyor...
Çürüyüp toprağa karışıyor...
Söylesene efendiliğiyle caka satan ey insan....!
Dünya savaşın ne için...?
Sana kalan ne var...?
Bak ölüyor insanlar...
Hergün binlerce insan ölüyor...
Sen hiç ölmeyecek misin...?
Henüz vakit varken biriktirdiğin ne varsa dağıt, paylaş...
Söyleyeceğin varsa söyle...
Seveceksen sev....
İncitme kimseyi...
Elinden geliyorsa sevgi, merhamet ve şefkâtte ol...
Tüm canlıları sev...
Tüm çocukları sev,.ayırt etme kendi çocuğundan...
Tüm insanları sev, ayırt etme...
İyi ol, çok iyi ol ki ; o son nefesi huzurla verebilesin...
Gidenlerden hiç gelen olmamış...
Bilmiyoruz o gidilen yer nasıl bir yer..?
Tek bildiğimiz gidenin bir daha aynı şekilde burada olamayacağı...
Yaşarken değer bilenlerden ve değer verenlerden olun...
Öldükten sonra gelen ahh vahhların hiç bir önemi yok...
Yaşarken sevin, arayın, sorun, ilgilenin, iyilik edin...
Öldükten sonra ne yapsanız boş...
Öfke, üzüntü, kırgınlık, hırs, kızgınlık yaşarken iki nefesi düşünün...
İki nefes...
Sadece iki nefes...
Bir doğduk, iki öldük...
Hepsi bu...
İki nefes...
Ceyda ÇEÇEN
Eğitimci Yazar
dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Nisan 2022 Çarşamba
26 Mayıs 2021 Çarşamba
ÖZGÜRLEŞ KORKULARINDAN...
Sizi Yaradan'a tam teslimiyette olduğunuzda bütün korkularınız gider.
Her ne yaşıyorsanız birgün mutlaka biteceğini bilmelisiniz.
Hiç bir şey bâki değildir.
Sonların, ayrılıkların, bitişlerin programlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Herşeyin geçici ve an - da olduğunun farkına varabilirsek,
Savaşmak yerine sevginin içinde oluruz.
Sevgi ile sonsuz bilince geçebilir, herşeyin farkındalığı ile mutlu ve huzurlu yaşayabiliriz.
Korku cehalettir, varoluşun bilincindeki eksikliktir.
Farkındalığın körlüğüdür.
Kaldır gözündeki perdeyi, yüreğindeki esareti...!
Güneşi gör, aydınlığa kanat aç...
Tüm kâinat sana âmede..
Ama sen hâlâ dünyasal beş algının esaretindesin..
Uyan ve farkına var..
Teslim ol, güven Seni Yaradan'a..
O, hiç bir yarattığını çaresiz bırakmadı..
Yeryüzünde çaresiz olan yoktur.
Dua etmeyen, istemeyen, aklını kullanmayan, düşüncesinin farkında olmayan vardır.
Her ne arıyorsa insan kendi içinde aramalı.
Çünkü maddi ve manevi bütün hazinelerin bilgisi nakış gibi işlenmiştir her insanın her hücresine...
Yaradan kimseyi kimseye muhtaç yaratmadı.
Herkesi tam donanımlı yarattı.
Hazineyi bulmak için kendi içine bakmayıp başkalarından medet umanlar çaresizliği yaşar.
Korkuyu, güvensizliği, yarınların endişesini yaşar.
Neden korkarsın ki...?
Aç kalmaktan mı, evsiz olmaktan mı, işsizlikten mi, ölmekten mi, tek başına olmayan mı...?
Hepsi boş ve gereksiz korkular.
Yaşamak dediğin nedir ki..?
Bir nefes...
Eninde sonunda el sallayacağımız dünyaya son nefesi hepimiz vermeyecek miyiz...?
Derim ki; boş ver...
Takma kafana..
Kendini oku, kendini bil, Yaradan'a teslim ol, güven..
Ve insanca yaşa, insanca yaşat...
Elinden giliyorsa iyilik yap, tebessüm et..
Gelmiyorsa, en azından kimseye kötülük etme...
Zarar verme.
Bu da birseydir.
Korkulara veda, En Sevgiliye, Yaradan'a güven ve teslimiyet ile olur.
Kendini bilmekle olur, kendini okumakla olur.
Kendini bilen, herşeyi bilir.
Zaman sadece bir an, o da bu an.
Lütfen mutlu yaşamaya bak, sevgiye uyumla kendini.
Sevginin olduğu heryer cennettir insana..
Ceyda ÇEÇEN
Eğitimci Yazar
21 Nisan 2020 Salı
TÜRKİYE’DEKİ DÜNYA CENNETİ: DATÇA…
‘’Tanrı
sevdiği kullarını Datça’ya gönderirmiş!’’
Sakin
koyları, masmavi, tertemiz denizi, keşfedilmeyi bekleyen pırıl pırıl bükleri,
iyi niyetli, misafirperver halkıyla, badem, bal, kekik ve zeytiniyle, mükemmel
havası, doğası ve oksijeni ile ömürlere ömür katan dünyadaki cennet Datça…
Muğla
ilimizin ilçesi olan Datça, Ege Denizi ile Akdenizi birbirinden ayıran, çok
uzun bir hançer gibi uzanmış bir yarımadadır. Karayolu ile Marmaris’ten yola
çıkıldığında, yüksek dağlardan, uçurumlu ve kıvrımlı yollardan, ovalardan,
tepelerden bu hançer üzerinde yol alarak 70 km. gidildiğinde Datça merkeze
ulaşıyoruz. Ayrıca Bodrum’dan 2 saatlik bir feribot yolculuğu ile de ulaşmak
mümkün.
Datça,
bükleri (koy) ile Türkiye ve dünyanın alternatifsiz bir doğa harikasına
sahiptir.
DATÇA ÜÇ GÜZELLER ile başlayalım. Palamutbükü – Hayıtbükü - Kızılbük
Palamutbükü: İlçeye 25 kilometre, Knidos Ören
Yeri'ne ise 15 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Datça’nın en ünlü koylarından
biri. Çakıl-kum karışımı sahili ve korunaklı limanı ile tatilcilerin favorisi.
Hayıtbükü: Datça'nın Mesudiye köyünün denize
bakan iki kıyısından biri. Günübirlik geziye teknelerinin de uğradığı Hayıtbükü
Koyu, denizden ziyade göl hissi veren bir koy.
Kızılbük: Üç güzellerin en küçük kardeşi
Kızılbük, Mesudiye’nin en şirin koyu. Palmiyelerin çevrelediği, yeşil ve
mavinin birleştiği Küçükbük’te, kumla karışık çakıl taşlarıyla kaplı sahilden
gireceğiniz, cam gibi berrak denize doyamayacaksınız!
Kargı
koyu: Kargı Koyu
Datça’nın cennet koylarından. Etrafı dağlarla çevrili. Kargı’nın kuzey
rüzgarlarına kapalı olması, rüzgarlı havalarda denizin sakin ve daha ılık
olmasının sağlıyor. Kargı Koyu’nun ziyaretçilerinin çok olmasında merkeze
yakınlığının ve doğal güzelliğinin de rolü var, yürüyerek yarım saatlik bir
mesafede. Belediye denetimli minibüsler sıkça gelip gidiyor.
Domuz Çukuru: Etrafı çam
ağaçlarıyla kaplı, kum-çakıl karışımı uzun ve geniş bir plaja sahip olan Domuz
Çukuru, Datça’nın karadan erişim olmayan gizli cennetlerinden… Datça merkezden
deniz yoluyla 45 dakika mesafede olan koya ulaşmak için günübirlik tekne turuna
katılabilir veya Datça Limanı’ndan küçük bir tekne kiralayabilirsiniz.
Eski
Datça (Antik Datça): Datça ilçesine bağlı 583 nüfuslu bir
mahalledir. Datça Yarımadası’nda, antik çağlardan beri üzerinde yaşam süregelen
tek mahalledir.
Eski Datça, yarımadanın ilk merkezlerinden biri olmakla birlikte, tarihi MÖ 11.
yüzyıla kadar uzanmaktadır. Evler bal rengi kesme taştan yapılmış ve
bahçe içinde, üstünden begonvil taşan yüksek bahçe duvarları arkasında saklı.
Masalsı, otantik, mistik, tarihi yapı ve kalıntıları, taş ve dar yolları ile,
eski Datça bir tiyatro dekorunu anımsatan renkli bir köydür.
Gebekum:
Uzunluğu 7 km’lik
kumsalı olan Gebekum, denize girmek için çok uygun bir sahil şeridi. Kumsal,
rüzgarın etkisi ile kendisini çoğaltıyor ve yayılıyor. Karşısındaki adaya kumul
hareketleriyle, denizden yürüyerek ulaşmayı sağlayan bir sığlık oluşturuyor.
Knidos
Antik Kent: Datça
yarımadasının en üç noktasında, Datça merkeze 33 km. mesafede, Ege ve
Akdeniz’in birleştiği Tekir Burnu’nda, antik dünyanın en önemli metropol
kentlerinden biridir. Kent doğusunda ve
batısında yer alan iki limanıyla mavi yolculuklara kucak
açar.
Ilıca
gölü-Şifalı göl: Datça
şehir merkezinde, denize 50 metre mesafede, denizle karanın birleştiği yerde,
dağın eteklerinden doğan bir su kaynağı ile beslenen küçük bir göl olup,
içerdiği mineraller ile yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı haline
gelmiştir. Ayrıca, doğal çamuru ile çamur banyosu yapılmakta, suyundaki bol
kükürt oranı ile sedef ve mantar hastalarının sıklıkla kullandığı, suyun denize
döküldüğü yerde minik bir şelalesi olan ve halk arasında sodalı göl olarak ta
anılmaktadır.
Ayrıca, tüm bu tarihi ve doğal
güzelliklere eklenecek halka açık kumsallar, plajlar, sahiller ve çadır,
karavan campingleri de Datça’nın farklı zenginliğini oluşturmaktadır.
Aktur
Tatil Sitesi ve Karavan-Çadır Camping: Datça merkeze 30
km. sanki Datça’nın minik bir maketi gibi. Kesinlikle görülmeli ve yaşanmalı.
Ilıca
Karavan-Çadır Camping:
Datça merkezde, şifalı gölün hemen yanında, okaliptüs ağaçları ile çevrilmiş,
denize sıfır, yeşil ve mavi renklerin dans ettiği mükemmel bir kamp alanı.
Çubucak
Orman Kampı Karavan-Çadır Camping: Marmaris-Datça
yolunun tam ortasında büyük bir alana yayılmış, her türlü kamp olanaklarına
sahip denize sıfır bir orman kampıdır.
Karaincir Tatil Sitesi, Billur Kent
Tatil Sitesi, Ray Kent Tatil Sitesi, Okaliptüs Tatil Sitesi, Uşaklılar Tatil
Sitesi, Begonvil Tatil Sitesi, Gökkuşağı Tatil Sitesi, Gereme Koyu ve Yeldeğirmenleri, Datça Surf Tatil Köyü, Club Datça Tatil
Köyü, Perili Köşk Koyu, gibi büyük ve her imkanı sunabilen halka açık tatil
sitelerinde rahatlıkla, günübirlik site imkanlarından faydalanabilirsiniz. İsterseniz
günübirlik yazlık kiralayabilirsiniz.
Sizlere
Datça ile ilgili anlattıklarım, Datça’nın güzellikleri ve özelliklerinin ancak
özetin özetidir. Çocukluğumdan beri her yıl yaz aylarının bir bölümünü Datça’da
yaşarım. Daha o kadar çok anlatacak, gezilecek, görülecek, tanınacak, öğrenilecek
yerleri ve özellikleri var ki, ancak yolunuz Datça’ya düşerse kendiniz
yaşayarak öğrenebilirsiniz.
Hazırlayan
ve Derleyen: Sema ÇETİN
29 Mart 2020 Pazar
CANLILARI TAŞA DÖNÜŞTÜREN GÖL!!!
Dünyamız, muhteşem
manzaralarla, ilginç topoğrafik özelliklerle, doğal bitki örtüsüyle, faunalar
sunan yerler ile dolu. Yeryüzünde, günlük hayatımızda gördüklerimize kıyasla,
ilginç, garip yada olağandışı pek çok yerler vardır.
İşte bunlardan biri…
Dünyanın en korkutucu
gölü olarak bilinen ve içine giren canlıları taşa dönüştürdüğü iddia edilen
Natron gölü-Taşlaşan Göl (Tanzanya)…
Natron gölü yüksek
alkalin değerinden dolayı dokunan her hayvanın birdenbire taşlaştığı ve öldüğü
iddia ediliyor. Bölgeyi gezen ve incelemeler yapan fotoğrafçı Nick Bradt ‘’Tahrip
Edilmiş Alanlara Doğru’’ isimli kitabında Natron gölü ile ilgili şu bilgilere
yer vermiştir.
‘’Natron Gölü’nün etrafında
yıkanmış, kuşlardan yarasalara kadar birçok tür keşfettim. Kimse ölüm
sebeplerini bilmiyor. Ancak, su çok yüksek soda ve tuz içeriğine sahip. Öyle ki,
Kodak film kutularımın boyalarını bile saniyeler içersinde çıkarabiliyordu. Sahilin
kıyısında bulduğum bu hayvanları aldım ve onları sanki o halleriyle
yaşıyorlarmış gibi, ölmeden önce, normalde duracakları pozisyonlarına koydum,
böylece bir nevi hayata döndürdüm. Ölüm içersinde yeniden canlandırılmış gibi…’’
Doğal yaşamdaki manzarası,
oluşumu, korkutuculuğu ile dünyamızdaki ilginç ve muhteşem manzarası ile görülmesi
ve bilgi sahibi olunması gereken muhteşem bir coğrafi alandır.
Hazırlayan ve Derleyen:
Arda ÇETİN
*************************************
22 Mart 2020 Pazar
MASALSI DİYARLARIN,BÜYÜLEYİCİ GÖRÜNTÜSÜYLE,DÜNYANIN EN BÜYÜK ADASI;GRÖNLAND
Dünyanın en büyük adası Grönland adası,
Atlas Okyanusunun kuzeyinde, Kuzey Amerika’nın da kuzeyinde, Kanada ile İzlanda
arasında, büyük ölçüde Kuzey Kutup bölgesinde yer alan buzul deposu olarak
bilenen bir adadır. Adanın % 81’i, 3 km. kalınlığında buz tabakası ile
kaplıdır.
Yemyeşil doğa ile bembeyaz
buzulların yan yana geldiği muhteşem manzaraları ve rengarenk evleri ile adeta
masalsı diyarları hatırlatan, büyüleyici bir görüntüye sahiptir.
2.175.000 kilometre kare
yüzölçümüne sahip Grönland adasında yaşayan nüfus 58.000 civarındadır. Nüfusun büyük
kesimi batı kıyısındaki küçük kasabalarda yaşar. İki önemli şehri Başkent Godthab
(Nuuk) ile Godlhavn şehirleridir.
Grönland adası Danimarka Krallığına
bağlı özerk bir bölgedir. Savunmasında ve dışişlerinde Danimarka söz sahibidir.
1979 yılında bir anlaşma sonunda içişlerinde, Danimarka Krallığına bağlı
olmaktan kurtuldular.
Zorlu iklim koşullarına sahip
olan ada, büyüleyici bir doğaya ve manzaraya sahiptir. Grönland adasına cruise
gemileri ile seyahat edilebilir. Kuzey ışıklarının gözlemlenebilir olduğu ocak
ayında, Kangerlussuaq isimli havalimanı ve yerleşim yerinde Kuzey Işıkları Festivali
düzenlenmektedir. Kuzey yarım kürede en uzun gündüzün yaşandığı 21 Haziran
ulusal gün olarak kutlanmaktadır.
Topraklarının % 1’i, tarıma
elverişli olduğundan, halkının yerlilerini oluşturan Eskimolar, Balıkçılık ve Avcılıkla
geçimlerini sağlamaktadırlar. Yerli Eskimolar, Kuzey Kutup bölgesindeki adaları
kullanarak, Kuzey Amerika’dan gelerek buraya yerleşmişlerdir.
Muhteşem vahşi doğası ile buz
dağlarının patlayışlarını, gece yarısı güneşini, kutup ışıklarının büyülü
dansını, dağ tırmanışını, yürüyüş ve kayak yapmanın güzelliğini, Mart ayı
sonları ve mayıs ayı başlarında köpek kızaklarına binmek ve kuzey kutbu turuna
çıkmak, ağustos, aralık ve şubat ayları ortası Kutup ışıklarını izlemek, özgürlük
hissini damarlarınıza kadar yaşatabilecek bir yaşam sunmaktadır.
Grönland adasına sadece, Kopenhag
ve Reykjavik şehirlerinden uçak seferleri düzenlenmektedir. Türkiye’den
haftanın her günü karşılıklı olarak 3,5 saat süren Kopenhag-İstanbul seferleri
vardır. Kopenhag havalimanından 10 saatlik bir uçuş ile Grönland Kangerlussuaq
havalimanına ve oradan da adanın her bölümüne helikopter ve uçak seferleri
yapılmaktadır.
Hazırlayan ve Derleyen: Sema ÇETİN
4 Şubat 2020 Salı
DÜNYAYA GELİŞİMİZİN GURBETLİĞİ,GİDİŞİMİZİN HÜZNÜ,OLMAKDA OLANIN,ARDINI BİLMEYİŞİMİZDENDİR...!
Dünyadan önce ne idik, geldiğimiz yer nasıldı, orada mutlu
muyduk..?
Hiçbirini bilmiyoruz.. sadece sezgisel , ruhsal düşünsel
olarak bilmeye, anlamaya ve yorumlamaya çalışıyoruz..
Elimizde olan şu anki algılarımızla yaşadığımız
dünya...rağmenlerine rağmen sevdiğimiz, ömür sürdüğümüz dünya..
Bir yandan dünyadan, bir zaman içinde ayrılacağımızın
burukluğu ve bunun için hiç bir şey yapamayacağımızın çaresiz kabullenişi ,
diğer taraftan ise o bilmeyi unuttuğumuz yerden dünyaya gelişimizin garip
gurbetliği..
Aslında bilmediklerimizle yaşamın akışında
insan olarak bu deneyimin içinde olmak tahmin edilemeyecek kadar zor bir
şey... Ve biz insanlar bunu bilsek de bilmesek de başarmak zorundayız..
Bilebilseydik olanın ardındakini kim bilir belki de zor dediğimiz ne varsa hepsi
kolaylık ve sevinç olurdu..
Kim bilir belki daha mutlu olurduk, daha huzurlu ve daha iyi
olurduk...
Her ne yaşıyorsak zorluk yaşananda değil, yaşananın
ardındakini bilmeyişimizdendir. Çünkü biz insanlar beş duyu ötesini
algılayamıyoruz, bilmiyoruz.. Yeryüzüne gelirken bildiğimiz her şey unutturuldu
bizlere...Az sayıda hatırlayanlar bütüne yol gösteren , herkesi aydınlığa
taşıyacak olan özel seçilmiş
görevlilerdir...Bunlara rehber de denir. Işık
görevlileri de denir..
Ruhani ve dünyevi yaşamlar
arasında, uyku ile uyanıklık arasında gider geliriz..
Uyanmayı başarmış insanlar , insanlığa mucize katkıları
olan, devrim niteliğinde buluşları olan insanlardır. Bunlar bizler gibi normal
görünseler de aslında kendilerini insanlığa adamış dahi insanlardır..
Mevcut bilgilerimiz bizi kısır döngülere götürür... Ufku açık
bilinç ise bizi sonsuz bilgiye ulaştırır... Bunu başaranlardan olmak hepimiz
için dileğimdir...
Bilim dünyası öyle mucizeler keşfediyor ki ; insan ömrü ,
bedeni ve sağlığı asırlar boyunca
hayalini dahi kuramadığı bu yeni bir durumun
hoş bir telâşın içinde.... Bu bilgiye ve imkâna ulaşanlar için, dünyadan
ayrılış ölüm, hastalık, yaşlılık artık tarihe karışıyor.
Çaresiz dediğimiz ne
varsa hepsinin çaresi artık mümkün...Gençlik, sağlık ve güzellik ..
Bilim, sonunda hüznümüzü sevince , çaresizliğimizi mutluluğa
taşımayı başardı..
Biliyor musunuz? Birileri uzun ömrün, gençliğin, sağlığın ve güzelliğin çaresini bulmuş..
Telomer nedir, ne işe
yarar...?
Finiti nedir, ne işe yarar..?
Kök hücre ve kolojen nedir , ne işe yarar...?
Bunları insanlığa sunan bilim insanları kimlerdir...?
Lütfen bunları araştırın,
öğrenin ve görün ki; artık her şey mümkün...
Çaresizliğe boyun eğenlerden değil mucizelere inanan ve o
mucizeleri yaşayan şanslı insanlardan olun...
Kim bilir belki bir gün ölümün hüznünü de sevince dönüştürmeyi
başaran birileri çıkar...
Kim bilir belki zihnin ardındaki tüm kapalı perdeler bir bir
açılır da bizler de bilinmezlerin çaresiz hüzünlerine, gurbetliğine güle güle
deriz..
Olur mu, olur...
Yok ki imkansız bir şey...!
Ben çocukken dahi inanmadım ki imkânsızlığa ...!
Kırın zihin zincirlerini, atın at gözlüklerin , açın bilincinizi,
doldurun sevgiyle yüreğinizi, inançla beyninizi.. Her şey her şey mümkündür... Bunun için
kendinize de, başkalarına da fırsat verin...
Son bir şey !..Takmayın kafaya, olanı da olmayanı da, şu
hayatı keyiflice mutlu yasamaya bakın ..Kendi kendinizi de kandırmayın..
Sorun varsa çözün, çare arayın, umudunuz Güneş
kadar aydınlık, kartal kadar güçlü ve kararlı, okyanus kadar engin, kâinat kadar sonsuz olsun...
Yaşayın Dostlar, yaşayın...
Sevgilerimle..
Ceyda ÇEÇEN
Eğitimci Yazar
------------------------------
SPOR YAPMAK SİZDEN/SPOR SALONU BİZDEN